18 Eylül 2015 Cuma

MADDENİN ARDINDAKİ SIR, ALLAH'IN YARATMA SANATININ EN İYİ ŞEKİLDE KAVRANMASINA VESİLE OLUR



ADNAN OKTAR: Dışarıda madde var, fakat biz maddenin görüntüsünü görürüz. Dışarıdaki maddeyi eğer insanlar gerçekten görmeye kalksa göremez, çünkü çekirdek buradaysa, elektronlar mesela Avcılar’da, o kadar açık. Onun için maddenin bütün olarak görünmüş olması mümkün değil. Yani saydam görünümlü. Biz bu şekilde algılıyoruz, göze geliş şeklinden kaynaklanıyor olay. Yoksa teknik tespit yapılmış olsa, normalde madde görünmeyecek durumda saydamlığından dolayı. Renk diye bir şey zaten yok, renk o cisimlerden gelen dalgaları beynimiz bu şekilde yorumladığı için oluşuyor. Mesela mavi renk, yeşil renk, kırmızı renk, dışarıda öyle bir renk yok. Bilim adamlarının hepsi kendileri de öyle söylüyorlar, böyle bir şey yok diyorlar dışarıda. Dışarıda ses de yok, ışık da yok. Mesela Güneş ne kadar parlak, adamın gözünü alıyor, öyle bir konu yok. Güneş simsiyah karanlıktır. O gelen dalgaları bizim beynimiz ışık olarak yorumluyor. Allah öyle yaratmış, çok çok büyük bir mucizedir bu. Mesela ses, dışarıda çıt yoktur. Yani radyo dalgaları nasıl dışarıda böyle oluyor, ancak radyoya geldiğinde ses haline geliyor, değil mi? Mesela televizyon dalgaları da var, ama kimse dışarıda ne görüntü görüyor, ne ses duyuyor. Şu an bütün kanalların yayını var, şu an burada geziniyor, ama göremiyoruz, duyamıyoruz, nasıl oluyor? Ancak televizyon cihazına geldiğinde o ses haline geliyor. İşte vücudumuz da böyle bir cihaz gibi. Görüntü geliyor, görüntü televizyon gibi görüntü haline geliyor, elektrik akımı olarak geliyor, görüntü haline geliyor. Ses geliyor, sesin elektriği geliyor, elektriği beynimiz sese çeviriyor, ondan sonra kainat meydana geliyor, ne kadarcık yerde meydana geliyor? Şu kadarcık yerde meydana geliyor; mercimek kadardır. Bütün bu alemi orada yaşıyoruz. Böyle yaşayan insanların Allah’a tevekkül edememesi, Allah’a inanamaması, Allah’ın yarattığı bu sanatı görememeleri ahir zamanda çok büyük bir mucizedir. 

Bütün teknik aletler her şey beyinde yaratılıyor. Mesela şu fincan beynin içinde yaratılıyor. Yani dışarıda fincan saydam bir varlık olarak, yani görünmeyen bir varlık olarak var. Adamlar oturmuş fabrikadan bahsediyor, fabrikada yapılıyor diyorlar. Yani saydam, ışığı olmayan bir madde var dışarıda. Bakın, saydam, ışığı yok, rengi yok bir şey var dışarıda. Bunu biz beynimizde görüyoruz, ışıklı hale gelen, görüntülü hale gelen biziz, yani fabrika bunu boyamıyor, Allah boyuyor. Allah ses haline getiriyor, görüntü haline getiriyor, beynimizde meydana getiriyor. Dışarıdaki yapısı onların hiçbir işine yaramaz. Çünkü saydam, renksiz bir şey. Allah mucize olarak beynimizde bütün kainatı sonsuz genişlikte ve büyüklükte yaratıyor. Kendisi'ne sevgiyi de beynimizde yaratıyor, Kendisi'nden korkumuzu da beynimizde yaratıyor, çok çok harika bir alemdir insan. Hatta ben bir kudsi hadiste hatırladığım kadarıyla “Ben yere göğe sığmadım” diyor Cenab-ı Allah “ama mümin kulumun kalbine sığdım” diyor. İşte bu, "herşeyi Ben sizin içinizde yaratıyorum, dışarıda var alem ama gerçeğini Ben sizin içinizde yaratıyorum"a işaret eden bir izahtır. Ama derin düşünen, derin anlayan içindir bu tabi. Yüzeysel bakan için, sokakta köfte ekmek yiyen, elinin tersiyle orasını burasını silen adam bunu kavrayamaz tabi, ama derin düşüneni titretecek bir konudur bu. Yani ayakta duramaz bunu tam kavrayan, Allah korkusuyla sallanır ve secdeye kapanır ve Allah’a “La İlahe İllallah Muhammeden Resulullah” der. Yüzde yüz iman eder bu gerçeği fark eden. Ama fark edemeyip de ağzı açık gezinenler, fark edemeyip de, cahilliğinden fark edemeyen insanlar olabilir, her dönemde olacaktır, ama zaman gelecektir bütün insanlara Allah Hadi ismiyle tecelli edip, bu gerçekleri onlara gösterecektir inşaAllah. (Çay TV, 8 Nisan 2009)

ADNAN OKTAR: Şimdi bir kere insanlar maddeyi kavrayamıyorlar. Defalarca dedim, dedim ki; madde dışarıda var, ama ışık olmadığı için; yani fotonlar var dışarıda, parçacıklar var. Işık denen şey parçacıklardan oluşuyor ve dolayısıyla simsiyah karanlık dışarısı. Renk de yok dışarıda, renk ve ışık yok. Kardeşim dışarıda madde olsa dahi görmek mümkün değil ki orada zaten. Var olan madde de zaten saydam, atomların yapısından dolayı, yani nötron, proton ve elektronlar birbirinden çok uzak olduğu için, mesafeli olduğu için saydam. Dışarıdaki güle biz gül diyemeyiz ki, o güle benzemiyor saydam, kokusuz, renksiz, ışıksız bir şey, biz ona gül diyebilir miyiz? Dışarıdaki çocuk da öyle, dışarıdaki kadın da öyle, dışarıdaki insan da öyle saydam bir varlıktır. Siyah beyaz aydınlatsan bile siyah beyazdır, renksiz, bu başka bir şey o, konuşamayan bir varlık, sesi duyulmuyor. Ve simsiyah karanlığın içinde, ama bizim beynimizde gördüğümüz, Allah’ın gösterdiği görüntüdeki varlık, bu, insan bu. Konuşuyor çünkü görüntüsü var, sesi var, muhatap oluyor, kokusu var, yani beş duyuyla hissedebiliyorsun. Dışarıdaki varlıklarda bu yok. Böyle bir şey göremiyorsun. Saydam varlıklar var sadece. Biz zaten dışarıdaki varlıkla muhatap olmuyoruz, dışarıdaki ayrı o, biz Allah’ın gösterdiğiyle muhatap oluyoruz. Mesela bakın, ben seninle görüşüyorum, senin dışarıda bir varlığın var, benim onunla hiçbir bağlantım yok, benim ona zaten anlatacak bir şeyim de yok, çünkü saydam, simsiyah karanlığın içinde bir cisim, saydam bir cisim, renksiz bir cisim, kokusuz, renksiz bir cisim. Yani benim şimdi onunla muhatap olmadığım açık. Allah, oradaki varlığı bana beynimde gösteriyor; ama renk katıyor, ışık katıyor, biçimlendiriyor ve beynimde görüntü olarak oluşturuyor. "Onunla değil de," diyor Cenab-ı Allah, "bununla muhatap ol" diyor bana. "Onu da Ben yaratıyorum" diyor, o da ayrı, "o da Benim yarattığım bir şey" diyor," ama Benim sana yarattığım bu" diyor beyninde. Şimdi biz bir şeye güzel dediğimizde, Allah’ın beynimizde gösterdiği Allah’ın görüntüsüne güzel demiş oluyoruz. İnsanlar işine gelmediği için bunu anlamazlıktan geliyorlar.... Dolayısıyla biz bir şeye güzel dediğimizde, Allah’a güzel deriz. Bir şeyden hoşlandığımızda Allah’tan hoşlanmış oluruz, Allah’ın tecellisinden. Ama o kadar berrak ve o kadar etkileyici yaratılıyor ki, mesela sabah işe giden insan sabah kalkıyor, arabalar sıraya girmiş, dolmuşlar, otobüs durağında bekliyor; inanmayan beri gelsin. Hepsi beyninde bir görüntü olarak oluşuyor, bir rüya olarak oluşturuyor Allah onu. Dışarıda var aslı, fakat rüya olarak oluşturuyor. Ama uyarıcıların şiddetinden dolayı, görüntünün netliğinden, üç boyutlu netliğinden dolayı ve dokunma hissi de desteklediği için, mesela ben şöyle dokunduğumda beynimde hissediyorum şu an bunu. Ama parmağımın ucunda gibi görünüyor, parmağımın ucunda olmuyor bu, beynimin içinde oluyor bu. İnsanlar parmağının ucunda oluyor zannediyor. Mesela yere basan, ayağını yerde hissediyor; halbuki beyninin içinde yere basıyor. Yani bunu biyoloji derslerinde öğretmenler bütün öğrencilere anlatıyorlar zaten, bu bilinen bir şey, ben hayali bir şey çıkartmadım. Anlattıkları, ama anlamadıkları bir konu bu. İnsanların her gün birbirine anlattığı, ders olarak gördükleri fakat kavrayamadıkları bir konu. Bakın hayret bunu anlatıyor, tarif ediyor; fakat kavramıyor. Mesela bir biyoloji hocası bunu anlatırken kavrayarak anlatmaz. Çok büyük bir bölümü kavrayarak anlatmaz, çok nadirdir kavrayarak anlatan. Hem anlayıp hem anlatan çok nadirdir. Anlamazlar. Bir kere bunun iyi kavranması lazım. Bizim dünyaya getiriliş amacımız Allah’a kulluk, Allah bunu seviyor. İnsanlar tarafından anlaşılmak istiyor Allah. İnsan denen Kendi ruhu tarafından, Kendisi'nin anlaşılmasını ve sevilmesini istiyor Allah. Ve bu amaçla dünya yaratılmıştır. Yani millet böyle ticaret yapsın, bankalar harıl harıl çalışsın, holdingler hareket etsin; bunun için dünya yaratılmamıştır. Ondan onu yanlış anlıyorlar. Yani şoför esnafı şoförlüğünü yapsın, onun için değildir burası, dünya. Burası sırf imtihan için dünya, başka hiçbir nedeni yoktur. Yani Allah bu kadar detaylı insanlar eğlensin diye yaratmadı dünyayı. Yani uğraşsınlar, işte didinsinler, çırpınsınlar, bir boğuşma, bir koşuşturma olsun diye yaratılmamıştır dünya. Sadece bu amaçla yaratılmıştır. Mesela Peygamberler bu amaçla gönderiliyor. Ama dünyanın sonu Allah için çok önemlidir, yani Mehdiyet dünyanın sonu. Binlerce seneden beri dünya bu günlere hazırlandı, binlerce seneden beri. Bakın, İstanbul Mehdiyet için fethedildi. Avrupa, aklınız alıyor mu, yani Osmanlı’ya, Türklere İstanbul’u verir miydi? Vermiş olsa bile alırdı, mümkün değil versin. Allah’ın emri olduğu için İstanbul verildi. Onun için kaderi durduramadılar. Mesela teslis inancı, Hıristiyanlığın bozulması Hz. Mesih (as)’ın gelmesi içindir. Yani onun bozulmasını sağlayan yine Allah’tır. İslam’ın hakimiyetini sağlayacak olan da Allah’tır. Mesela bilim, elektriğin keşfi Mehdiyet içindir, internet Mehdiyet içindir. Mesela süratli vasıtalar yine Mehdiyet içindir. Darwinizmin, Marksizmin, faşizmin çıkması Mehdiyet içindir. Masonluğun kuruluşu Mehdiyet içindir. Masonluk, istemeden Mehdiyete zemin hazırlar. Darwinizm, istemeden Mehdiyete zemin hazırlar. (Çay TV, Şubat 2010)

MADDENİN ASLINI HİÇBİR İNSAN GÖRMEMİŞTİR

ADNAN OKTAR: Bir kere en başta bu insanların nasıl olduklarını, yani ne olduklarını çok iyi hissettirmek lazım. Mesela Dawkins’le biz karşı karşıya gelsek, ben ona sorarım; "ben sizin ne kadar uzağınızda oturuyorum şu an?" "E," diyecektir "1.5 metre uzağımda oturuyorsun" diyecek. Ve derim ki, "ben sizin beyninizin içinde bir görüntü müyüm değil miyim?" "Evet, beynimin içinde bir görüntüsün" diyecek. "Peki, kendi görüntünüz nerede oluyor diyeceğim?" O da, ""kendi içimde oluyor diyecek, "beynimin içinde oluyor" diyecek. "Laboratuvarınız nerede?" diyeceğim, yani "araştırma yaptığınız laboratuvar", "o da beynimin içinde "diyecek. "Hiç beyninizin dışına çıkıp o laboratuvarla görüştünüz mü?" diyeceğim, "hayır "diyecek.

Yani insan gözü daha önce de söyledim kördür, görmez. Bir teknik cisim gibidir, teknik alet gibidir. Sadece görüntüyü elektrik akımına çevirir ve beyne iletir elektrik akımı olarak. Beyindeki göz görür, yani insanların görmediği bir göz vardır. Yani bu ruh gözü vardır, ruh. Bu görür. Kulak sağırdır, kulak da işitmez. Yani insanlar hep kulağıyla işittiğini zannediyorlar. Halbuki kulak ses dalgalarını elektriğe çeviren bir aygıttır. Götürür beyne zayıf bir elektrik akımı olarak verir. Oradaki o elektrik akımını beyindeki ruh ses olarak alır. Parmak ucuyla dokunma da böyledir. İnsan parmak ucuyla dokunduğunu zanneder, ama beyninde hisseder onu. Parmağının ucundaymış gibi görünür. Ona ilk önce bunları anlatırım yani nerede olduğunu hisseder adam. Mesela diyor ki "ben bir televizyon kanalına çıktım, konuşma yapıyorum" diyor. Halbuki kendi kafasının içerisindeki televizyon kanalıyla konuşabilir görüşebilir. Yani şu ana kadar hiçbir insan beyninin dışına çıkıp, maddeyle direkt bağlantıya geçmemiştir. Çünkü zaten dışarı çıkabilmiş olsa, dışarısı karanlık. Mesela Güneş simsiyah karanlık, bilim adamları söylüyor, "Güneş'in ışığı yok" diyorlar. Güneş dalga yayıyor etrafa. Isı dalgası ve ışın dalgası yayıyor. Biz beynimizde onu ısı ve ışık olarak görüyoruz. Yani parlak olarak görüyoruz, parlaklığı ve ışığı yorumlayan beyindir ve insana mahsus bir şeydir bu. Mesela dışarıda ses de yoktur, çıt yoktur dışarıda. Onun için laboratuvar çok karanlıktır. Bir kere ışık yok çünkü. Ayrıca bilim adamları diyor "eğer insan gözü olmasa madde de dışarı görünür bir olay değil" diyorlar çünkü ara boşlukları çok fazla olduğu için, yani çekirdekle elektronlar arasındaki boşluk çok fazla, bir kevgir gibi adeta yani saydam ve normalde görünecek gibi değil diyorlar madde. Beyin bunu böyle algılıyor diyorlar bilim adamları. Yani varmış gibi algılıyor diyorlar, yani normalde madde saydam diyorlar aralıklarından dolayı.

SUNUCU: Bir bütün değildir

ADNAN OKTAR: Bir bütün olmadığı için, çünkü atom çekirdek var mesela çekirdek buradaysa Bahçelievler’de nötronu protonu dönüyor. Yani o tarz. Dolayısıyla muazzam bir boşluk oluşuyor. Öyle olunca da kevgir gibi bir görüntü olmuş oluyor. Göz bunu böyle görüyor diyor, böyle algılıyor diyorlar. Yani bilim adamlarının yeni izahı bu.

SUNUCU: Göz bunu bütünlüyor diyelim. 


ADNAN OKTAR: Yani hiçbir bilim adamı laboratuvarla direkt bağlantı kuramaz. Her laboratuvarla mutlaka monitör bağlantısıyla bağlantı kurabilir insanlar. Yani monitörden hani var ya böyle radyoaktif çalışmalar yapılırken insanlar bir monitörden olayı izliyorlar, yahut ameliyat yapılıyor, ameliyat yapılacak yere vücut içerisine boru sokuyorlar herhangi bir yerden açılan bir yaradan, doktor monitörden izliyor o aletin ilerlemesini. Aynı bu şekildedir dünya da. Yani insan mutlaka monitörden izler. Bunu anladığında zaten ayağı yerine basar, çünkü o monitördeki görüntüyü doğrudan Allah yaratıyor. Yani dış alemden gelen o bilgiyi veren doğrudan Allah’tır.

SUNUCU: Yani programlanmış olarak bize bunlar verilmiş hocam, biz de programları beynimizin içinde görerek ifadelerde bulunuyoruz. 

ADNAN OKTAR: Aynısı bu şekilde sesler de. Ve bu kaderde olan görüntülerdir, kaderde olan seslerdir. Bunun dışında hiçbir şeyi göremez insan, hiçbir şeyi algılayamaz. (Mavi Karadeniz, 24 Mart 2009)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder